put together

  1. (a) bitiştirmek, birleştirmek, bir araya getirmek, beraber koymak/oturtmak.
    We don't want to put two
    men together at the table. (b) yapmak, yapıp çatmak, monte etmek, tamir etmek, (c) hazırlamak, yapıp ortaya koymak.
    She put together an excellent supper.
terekküp etmek Fiil
terekküp
bir makineyi monte etmek Fiil
(a) başbaşa/kafa kafaya vermek, danışmak, istişare/müzakere etmek, (b) (gizlice anlaşarak) entrika/dolap
çevirmek, birlikte fesat kurmak/tasarlamak.
başbaşa vermek.
kafa kafaya vermek Fiil
zihnini toplamak Fiil
(bilinen gerçeklerden) kolayca/kesinlikle sonuç çıkarmak, hükme varmak, olanı/olacağı tahmin etmek/kestirmek.

He had put two and two together and decided who the criminal could be.
mantıkî bir sonuca/hükme varmak, sonunda ne olacağını anlamak, sonuç çıkarmak, istihraç etmek.